İslamlıktan önce ve Peygamber Muhammed zamanında esir edilen bir kadın ya da kızın cariye olması esası kabul edilen bir esas olmakla beraber, halife Ömer zamanından itibaren Müüslümanların esir olamıyacağı esası kabul edilmiştir. Bu sebeple, çeşitli pazarlarda satılan kadın ve kızlar Afrika içlerinden, Avrupa ve Yunan ülkelerinden İslam ülkelerine getirilmiştir. Osmanlılarda cariyelik, özellikle saraya ve devrin ileri gelenlerine ait bir hak durumunda yerleşmiştir. Osmanlı sarayındaki cariyeler çeşitli ırklara mensup en seçme
kızlar arasında İstanbul gümrük emini tarafından satın alınır, ya da ileri gelen devlet adamları, Kırım hanı ve yabancılar tarafından armağan edilirdi. Bunlar özel bir alınım şekline ve eğitime tabi olduktan sonra saraydaki yerlerini alırlardı. Cariyeler, sarayda geçirdikleri ilk "acemilik" devirlerinden sonra şakirtlik, ustalık, gediklilik devrelerini de geçirirler, "kadın" rütbesi ile padişahın zevceleri durumuna gelirlerdi. Cariyeler arasında padişahın karısı sultanlığa, valideliğe kadar yükselenler ve imparatorlukta söz ve kudret sahibi olanlar da olmuştur. XIX. yüzyılda cariyelik ve kölelik, milletlerarası bir antlaşma ile kaldırılmıştır. Fakat bugün Suudi Arabistan, Hadramut gibi bazı ülkelerde cariyelik müessesesi hala devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder