15 Ekim 2013 Salı

CELALİ AYAKLANMALARI, NEDENLERİ VE SONUÇLARI

16 ve 17. yüzyıllarda, Anadolu'da toplumsal ve ekonomik yapının bozulmasından kaynaklanan ayaklanmalardır. Celali adı, 1519'da Yavuz Sultan Selim döneminde devlete başkaldıran Bozoklu (Yozgat) Şeyh Celal'in adından kaynaklanmıştır. Dinsel görünümlü olan Şeyh Celal Ayaklanması önce Tokat yöresindeki Alevi-Türkmen halk arasında başladı. Devletin vergi toplayan memurlarının artan yolsuzluklarına
karşı doğan hoşnutsuzluk kısa sürede binlerce çiftçinin bu ayaklanmaya katılmasına yol açtı. Köylerden kasaba ve kentlere yayılan ayaklanma kanlı bir biçimde bastırıldı. Şeyh Celal Anadolu halkı arasında büyük ün kazandı. Bundan sonra Anadolu'da çıkan ayaklanmalara Celali ayaklanması, ayaklanmacılara da Celali dendi. Celali sözcüğü zamanla bir Osmanlı tarih terimi niteliği kazandı. En büyük Celali Ayaklanmaları 16. yüzyıl sonlarıyla 17. yüzyıl başlarında ortaya çıktı. 16. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devletinde başlayan ekonomik ve toplumsal bunalım ayaklanmaların temel nedenidir. Büyük coğrafi keşifler sonucunda Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yolları eski önemini yitirdi. Buna bağlı olarak da Osmanlı
Devletinin bu ticaretten elde ettiği gelir azaldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-66) başlayan
ekonomik gerileme devlet gelirlerinin azalmasına, paranın değer yitirmesine, büyük bir işsiz kitlesinin ortaya
çıkmasına yol açtı. Güçlenen Avrupa devletleri karşısında fetihlerin durması devletin savaş ganimetlerinin azalmasına ve savaş giderlerinin artmasına neden oluyordu. Devlet, gelirini çoğaltmak için vergileri artırdı.
Artan vergileri ödeyemeyen köylüler işledikleri toprakları bırakmaya başladılar. Devlet paraya olan gereksinmesini gidermek için vergi gelirlerinin toplanması işinin mültezim denilen kişilere vermeye başladı. Mültezimler kanunun emrettiğinden daha çok vergi toplamaya girişince köylüler topraklarını terk ettiler. Toprağını bırakıp işsiz kalan köylülere levent denildi. Leventler iş bulmak için kasaba ve köylere akın ettiler. Geçim yolu bulamayan ise eşkıyalığa başladılar. Köylülerin yoksullaşması daha önceden köylü çocuklarının medreselere dolmasına yol açmıştı. Medrese eğitimi sonunda iş bulmaları güçleşen öğrenciler (suhte) de geçimlerini sağlamak için silahlanıp köyleri basıyorlardı. Osmanlı toprak düzeninin bozulması nedeniyle Osmanlı eyalet ordusu, tımarlı sipahiler yerine eyalet yöneticileri, beylerbeyi ve sancak beylerinin hizmetinde
çalışan ücretli askerler olan sekbanlardan oluşturulmaya başlanmıştı. Savaş sırasında düzenli aylık alan sekbanlar barış zamanında aylıksız kalınca eşkıyalığa başlıyorlardı. Anadolu'da ilk büyük Celali hareketleri medrese öğrencilerinin yani suhtelerin toplu olarak yol kesip, köy basıp eşkıyalık yapmalarıyla başladı. Medrese bitirmelerine karşın iş bulamayan öğrenciler Bursa,Bolu ve Samsun yörelerinde büyük ayaklanmalar
başlattılar. Daha sonra levent ve sekban ayaklanmaları yaygınlaştı. Bu arada Osmanlı Devletinin yerel yöneticileri  leventleri çevrelerinde toplayarak halktan yolsuz olarak vergi toplamaya ve zulmetmeye başladılar. III. Murad (1574-95), III Mehmed (1595-1603) ve ı. Ahmed (1603-17) çıkardıkları adalet fermanları ile köylünün soyguncu, yönetici ve memurlara karşı silahla mücadele etmelerini istedi. İlk tanınmış Celali önderi Bolu ve Gerede yöresinde 1581'de ortaya çıkan Köroğlu Ruşendi. Önceleri bir yiğitbaşı olan Köroğlu Ruşen'in yaşamı ve yaptıkları halk arasında derin izler bırakmış, adına türküler yakılmış, destanlar söylenmiştir. Köroğlu destanı soyguncu devlet yöneticilerine, beylere başkaldıran Celali önderi Ruşen'in surüvenlerinden doğmuştur. 1598'e kadar yöresel hareketler biçiminde görülen Celali Ayaklanmaları Sivas ve Maraş bölgesinde ortaya çıkan Karayazıcı Ayaklanması ile nitelik değiştirdi. Sekban bölükbaşısı olan Karayazıcı'ya, dirlikleri ellerinden alınan sipahiler, çiftbozan köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler, paşalar katıldılar.Önceki Celali topluluklarına göre çok kalabalık olan Karayazıcı ve yandaşları köylerle yetinmeyip, kasaba ve kentlere de saldırıp halkı soydular. Karayazıcı üzerine gelen Osmanlı ordusu karşısında Tokat'a çekildi ve 1601'de Canikte (Samsun) öldü. Karayazıcının ölümünden
sonra ayaklanma, kardeşi Deli Hasan'ın önderliğinde gelişti. Orta Anadolu'ya egemen olan Deli Hasan üzerine gönderilen Osmanlı ordusunu Kütahya'da kuşattı ve güç duruma düşürdü. Devlet bu Celali önderinden ancak paşa yapıp Bosna Beylerbeyliğine atayarak kurtulabildi. Ama Celali Ayaklanmalarının insan kaynağını oluşturan işsiz kitleler devletin bozulan düzeni yüzünden ortada kaldıklarından kargaşa dinmedi. Büyük Celali
önderlerine devlet görevleri verilerek ayaklanmaları önleme siyaseti olayları alevlendirdi.  (1603-07) arasında
Celali Ayaklanmaları Anadoluyu tümüyle kapladı. Bu dönemin en büyük Celali önderleri Tavil Ahmed, Canbulatoğlu ve Kalenderoğlu'dur. Bu yıllar Anadolu'da devlet otoritesinin ortadan kalktığı, köylülerin canlarını kurtarmak için ıssız yerlere, dağlara çekildikleri "büyük kaçgunluk" denilen yıllardır. 1606'da Avusturya seferi bitince sadrazam Kuyucu Murad Paşa Celali Ayaklanmalarını bastırmak üzere büyük bir orduyla Anadolu'ya geçti. 1610'a kadar yapılan savaşlarda pek çok Celali öldürüldü ve "büyük kaçgunluğa"
yol açan ayaklanmalar bastırıldı. 1622'de Erzurum Valisi Abaza Mehmed Paşa yeni bir ayaklanma başlattı. Bu ayaklanma yedi-sekiz yıl sürdü ve güçlükle bastırılabildi. Sultan Deli İbrahim döneminde (1640-48)
Sivas Valisi Vardar Ali Paşa ve Isparta yöresinde Kara Haydaroğlu ve Katırcıoğlu  ayaklanmaları görüldü.
Baş edilemeyen Katırcıoğlu devlet görevi aldı ve Karaman Beylerbeyliğine kadar yükseldi. Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlığı zamanında 1658'de ayaklanan Abaza Hasan Paşa'ya da devlet görevi verildi.
Anadolu'da 17. yüzyıl ortalarından sonra görülen yerel Celali toplulukları da II. Viyana Kuşatmasından sonra Avusturya ve müttefiklerine karşı sürdürülen savaşlarda askere gereksinim olduğundan ordu hizmetine alındılar. Osmanlı toprak düzeninde başlayan değişim bu ayaklanmalar sonunda hızlanmıştır. Ağır vergileri ödeyemez duruma gelen ve "büyük kaçgunluk"ta canını kurtarmak için köylerini terk eden çiftçilerin toprakları mültezimlerin, yerel devlet yöneticilerinin eline geçti. Bu dönemde vergilerini ödemek için yüksek faizle borçlanan köylüler de topraklarını işleme hakkını tefecilere devretmek zorunda kaldılar. Osmanlı toprak düzeninin belkemiğini oluşturan tımarlı sipahilik önemini yitirdi. Ayaklanmaların yol açtığı güvensizlik ortamı
kırsal bölgelerde yaşayan halkın kentlere göç etmesine ya da yollardan uzak, ulaşılması güç yerlerde yeni köyler kurmasına yol açtı. Tarımsal üretim düştü, kıtlık ortaya çıktı. Tarım ürünlerinin fiyatları yükseldi. Yüzbinlerce insan canını, malını yitirdi. Birçok kent, kasaba ve köy yıkıma uğradı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder