8 Ekim 2013 Salı

CENAP ŞAHABEDDİN KİMDİR HAYATI

 (1870-1934) Manastır'da doğan Cenab Şahabeddin, babası Binbaşı Osman Şahabeddin Bey Plevne Savunmasında şehit düşünce annesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Babası gibi asker olmak istediğinden öğrenimini askeri okullarda sürdürerek 1880'de Gülhane Askeri Rüştiyesini, 1889'da Askeri Tıbbiye'yi bitirdi ve hekim yüzbaşı oldu. Başarılı bir öğrenci olduğundan uzmanlık eğitimi için Paris'e gönderilerek burada dört yıl deri hastalıkları konusunda çalışma yapması sağlandı. Yurda dönüşünden sonra Karantina İdaresinde, Mersin'de, Rodos'ta ve Cidde'de hekimlik yaptı. Ama Cenap Şahabeddin'in amacı, genç yaşlardan beri ilgi duyduğu edebiyatla ve özellikle de şiirle uğraşmaktı. Son görevi sıhhiye müfettişliğinden 1914'te kendi isteği
ile emekli oldu. Daha sonraki yıllarda Darülfunun (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi'nde çeviri, batı ve Osmanlı edebiyatı dersleri verdi. 1918'de gazeteci yazar Süleyman Nazif ile birlikte Hadisat gazetesini çıkardı. Önceleri yenilik yanlısı olan Cenap Şahabeddin daha sonra dilde, edebiyatta eskiyi sürdüren bir tavır almış, siyasal alanda da tutuculuğu benimsemişti. Anadolu'da başlayan Kurtuluş Savaşı'na karşı olumsuz tutumunu gösteren yazılarını Peyam-ı Sabah gazetesinde yayımlıyordu. Öğrencileri bu tutumuna tepki gösterince 1921'de okulu bırakmak zorunda kaldı. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştıktan sonra tutumunu değiştirdiğini gösteren yazılar yazdıysa da inandırıcı olamadı. Bundan sonra siyasetten uzak, yalnız bir yaşam
sürdürdü. Fransızca, Arapça, Farsça bilen ve yabancı dil öğrenmeyi bir tutku haline getiren Cenap Şahabeddin yaşamının bu döneminde Almanca, İtalyanca ve İngilizce de öğrendi. Türkçe sözlük hazırlığı beyin kanamasından ölmesiyle yarıda kaldı. Cenab Şahabeddin'in şiire ilgisi tıp öğrencisiyken başlamıştı. O
yıllarda şair Muallim Naci ile tanışmış ve şiir sanatının, özellikle de Divan şiirinin inceliklerini öğrenmeye koyulmuştu. 15 yaşındayken şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Daha 17 yaşındayken de ilk ve tek şiir kitabı olan Tâmât'ı çıkardı. Bu ilk şiirlerinde olduğu gibi sonraki şiirlerinde de Cenap Şahabeddin için ana tema doğadır ve doğadaki sesleri şiirlerinde yansıtmak gibi ilginç bir amacın peşindedir. Cenap Şahabeddin, Divan
şairlerinden esinleniyordu ama, aynı zamanda Fransız sembolist (simgeci) şiirin etkisindeydi. Bütün şiirlerini
aruzla yazmasına karşılık, tek bir aruz kalıbına bağlı kalmıyor, her dizede başka kalıplar kullanıyordu. Serbest
müstezat denilen bü şiir biçiminin Tevfik Fikret'ten sonra başarılı bir uygulayıcısıydı. 1891'de yayımlanmaya
başlayan Servet-i Fünun dergisinin yönetimini 1895'te Tevfik Fikret aldıktan sonra Cenap Şahabeddin de bu derginin yazarlarından biri oldu. Cenap Şahabeddin, içerik yönünden Türk şiiri için yenilik sayılan tutumunu
Edebiyat_ı Cedide topluluğu içinde de sürdürdü ve yazılarıyla savundu.Öte yandan hece veznini küçümseyen, dilde yenileşmeye şiddetle karşı çıkan yazıları da yayımlandı. Türk şiirinde ilk kez bir Fransız şiir biçimi olan sone'yi kullanan şair olarak da tanınan Cenab Şahabeddin son şiirinde yalınlaşmaya özen  gösterdi. Cenab
Şahabeddin gezdiği yerlerle ilgili izlenimlerini, Hac Yolunda (1909), Afak-ı Irak (1915), Avrupa Mektupları
(1919), makalelerini Evrak-ı Eyyam (1915) adlı kitaplarında topladı. Ayrıca şairin Yalan (1911'de yazıldı, 1913'te oynandı ama basılmadı), Körebe (1917), Küçük Beyler (daha sonra Züppeler adıyla operet oldu)
adlı oyunları,Vilyam Şekspiyer (1931) adlı William Shakespeare üzerine bir incelemesi vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder